Esasen hayvan olmadığımı fark ettim. Bakın bu çok enteresan, zira ben herkes gibi oldum olalı hayvanım sanıyordum. İnek Şaban’ın dediği gibi, “Hayret yahu!”.
Yakınımdakiler hariç türümün diğer örnekleriyle ilgilenmedim ben hiç. Belki zaman zaman. Belki birkaç tanesi. Fakat sokaktan geçen teyzeyle dayıyla niye ilgileneyim yahu? Kafayı mı yedim?
Yemişim. Meğer yürürken karşılaştığın ve hayatın boyunca muhtemelen bir daha görmeyeceğin insanlar her şeymiş. Olay oymuş yani. Çevre, çap, akran, torun, büyük, küçük, kalıg, kalmayıg, A101 kasiyeri. Meğer türümün diğer örnekleri bunlar için yaşıyormuş. Bir yaşıma daha girdim.
Açık seçik konuşayım, şahsen diğerlerini sosyal veya duygusal etkileşim ve ilişki geliştirmek için varlar zannediyordum. Yani zaman, mekân paylaşırsın. Ortak duygu ve düşünce geliştirirsin. Birlikte üzülüp, beraber gülersin. Onlar bana, ben onlara, sonra hep beraber uşağa. Budur yani.
Değilmiş. Olay bambaşkaymış. Ben fildişi sahillerinde roman, hikâye, kurma-artık-bişiyler, şiir yazarken, müzik dinlerken, üretirken, çalarken, aslan belgeseli, atomaltı ve atomüstü birtakım kozmotik belgeselleri, kırmızı noktalı filmleri izlerken, “tamam da niye böyle” temalı kitapları okurken, sepete top sokuşturmaya, sevgiliye yatakta kahvaltı hazırlamaya çalışırken, meğer diğer hayvanlar başka şeyler yapıyormuş.
Bunlar, dur hatta şöyle yapayım, bunlaaaaaar, sabah yataktan kalkıp akşam yatağa geri girene kadar kafası kesilmiş tavuk gibi oraya buraya zarf atıyormuş. Trafikte sola dönerken sinyal vermeyen testere hormonlu türdaşlarım durmak durak bilmeden egemenlik sinyalleri çakıyorlarmış etraflarına. Ne için? Seks tabii, ne olacak. Sol kolunda bir eniği, önünde diğeri, ama hala sinyal peşinde lebraaam.
Karşıdan gelen insanlarla göz teması kurmadığın zaman üstüne üstüne yürümeleri, sapık gibi gözünün içine bakıp ilk kim göz kaçıracak oyunu oynamaları, sıra beklerken arkana değil de önüne geçmeleri, kıdem hiyerarşisi kasmaları hep bundan ötürüymüş. Ben safi mallıktan zannediyordum. Meğer hava, su, yemek, barınak ve seks yüzündenmiş. İtten hiçbir farkları yokmuş. Aynı primitif sosyal mekanikmiş. Ben şok!
Nihayetinde erkolar dış güzelliğe, dişiler orman kanununa bakıyor. Garibim İlhan İrem ünlü olmasaydı yalnız ölürdü. Garibim Yalın ise ünlü olmasına rağmen yalnız ölecek gibi duruyor. Bebek yüzlü kısa boylu çelimsiz örümcek adamlar da yalnız ölebilirler. Garibim Çelik hep üçüncü olacak. Samsa da baktı böyle olmuyor en son böcek olarak uyanmıştı zaten.
Raif Efendi dahil pek çok kimsenin karmaşık bir ruhu yok. Hatta ruhu yok. Para, pul, zenginlik, yakışıklılık, zekâ, başarı, atınki gibi olması, iç-dış derinlik, hepsi yalan. Tek bir gerçek var: kaldırımda yürürken karşıdan gelen insanlara omuz atabiliyor musun? Eğer yüzün kızarmadan diğer türdaşlarının hakkını gasp edebilen ortalamadan uzun bir hödüksen, dünyanın bireysel olarak en mutlu, sosyal olarak da en makbul insanısın demektir. Herkes seni sever, sana saygı duyar, el üstünde tutar. Çünkü tapanın da tapılanın da özünde suyunu yemeğini önüne koyduğun evcil hayvanlardan tek farkı onlardan daha vahşi olmaları.
Farkındayım sanıyordum. Gülhane parkındaymışım.
⸘